Kelime olarak bakıldığında karmaşık ve daha önce duyulmamış bir kelimi gibi görünse de her birimiz kas ve bağ dokularımızda bu özellikten faydalanırız. Viskoelastisite bilinen en basit anlamıyla “esneyebilme” becerisidir. Kasın esnek olması her şeyden önce yaralanma riskini minimuma indirirken aynı zamanda da performans artışı için yay benzeri bir gerilimin oluşturulmasını sağlar. Tabi her şeyden önce bu dokunun özelliklerinin bilinmesi ve antrenmanlarda bu şekilde antrene edilmeleri gerekir.
Kas esnekliği ya da esnekliğin artırılması gibi kavramlar sıklıkla duyulan kavramlardır ancak bu özelliğin nasıl geliştirildiği tam olarak bilinmez. İşte bu özelliklerin geliştirilmesini sağlayan anatomik yapı kasın viskoelastik yapısıdır. Her bir kas doku belirli oranlarda esneyebilir. Bu esneme oranı ise golgi tendon organı ve kas iğciği dediğimiz iki farklı “güvenlik görevlisi” tarafından kontrol edilir. Bizler herhangi bir egzersiz ya da hareket sırasında kaslarımızı uzattığımızda buradaki sınır golgi tendon organı ve kas iğciği tarafından kontrol edilerek sınıra yaklaşılıp yaklaşılmadığı hakkında beyne mesaj gönderilir. İşte bu sınır antrenman ile belirli ölçülerde geliştirilebilmektedir.
Peki viskoelastisite performans anlamında ne işimize yarar? Sorusunu sorduğumuzda ise karşımıza “gerilme refleksi” çıkmaktadır. Gerilme refleksini daha iyi anlayabilmek için bir yay örneğini düşünmemiz yeterlidir. Kas doku viskoelastik yapısı nedeniyle yay gibi hareket eder. Belirli bir oranda küçüldüğünde kendi içinde enerji depolayarak o enerjiyi hızla serbest bırakır. Bu özellik de tek başına tüm atletik performansın temelini oluşturur diyebiliriz. Sporcunun daha yükseğe sıçraması, daha hızlı koşması ya da daha çevik olması için bu özelliği en iyi şekilde kullanması gerekir. Bu nedenle de gerilme refleksinin antrene edilmesi gerekir. Özellikle pliometrik çalışmalar, olimpik kaldırışlar ve benzeri patlayıcı aktiviteler bu gerilme refleksinin en iyi şekilde antrene edilmesini sağlar.
Bir diğer önemli nokta viskoelastik yapı ile statik stretching arasındadır. Genel olarak antrenman öncesinde yapılan statik çalışmalar ile ilgili sorunların olduğu düşünülür ancak yapılan son çalışmalar antrenman öncesinde 30 saniyeye kadar yapılan statik stretching ve statik çalışmaların kasın viskoelastik yapısında herhangi bir negatif etkiye neden olmadığını göstermiştir. Bizler sıklıkla antrenman başında 6-10 saniyelik kısa statik uygulamaları, antrenman sonunda ise çok daha uzun statik uygulamaları tercih ederiz. Bu sayede kas esnekliği gelişirken aynı zamanda da statik uygulamaların negatif etkilerinden kurtulmak mümkündür.
Viskoelastik yapının en iyi şekilde antrene edilmesini sağlayan çalışmalar mobilite çalışmalarıdır. Beyin kasları bireysel olarak algılamaz. Bu nedenle de hareket temelli antrenman ve egzersizlerin kullanılması kasın viskoelastik yapısının da çok daha etkili şekilde dizayn edilmesini sağlar. Bu nedenle özellikle antrenmanların başlarında mobilite çalışmalarına yer verilmesi kasın bu karmaşık viskoelastik yapısının en etkili ve hızlı şekilde antrene edilmesini sağlayacaktır.
Yorum Yap