08 Oca
Yayınlayan
0 Yorumlar
1028 Görüntüleme
Fonksiyonellik
İnsan
vücudu incelendiğinde dikkati çeken ilk nokta fonksiyonel yapısıdır. Neredeyse
her tür hareket modelini son derece akıcı bir şekilde gerçekleştirebilirken
zamanla bu yapı bozulur. Peki tamamen fonksiyonel bir şekilde dünyaya gelirken
bu yapıyı nasıl bozarız? Aslında hem hareket ederek hem de hiç hareket
etmeyerek bu yapıyı bozmak mümkündür. Öncelikli olarak fonksiyonel yapımızın en
büyük düşmanı hareketsizliktir çünkü insan vücudu hareket etmek üzere dizayn
edilmiş bir organizmadır ve bu nedenle hareketsizlik zamanla eklemlerin ve
kasların yapısında bozulmalara neden olmaktadır. Günümüzde özellikle uzun
oturma süreleri ve hareketsiz yaşam tarzı tüm yapımızın bozulmasına neden
olmaktadır.
Peki fonksiyonel yapımızın
bozulduğunu nasıl anlarız? Aslında bunun ilk sinyali ağrılardır. Genellikle
insanlar ağrılar ile yaşamaya alışmak zorunda olduklarını düşündükleri halde
aslında düşünülenin aksine ağrı bir uyaran mekanizmasıdır ve bu mekanizmanın
ortaya çıkardığı sorunlar çözüldüğünde ağrılar da kendiliğinden çözülebilir.
İşte tam da burada fonksiyonel yapının önemi devreye girmektedir. Yapısal
olarak en fonksiyonel olduğumuz dönem bebeklik çağımızdır çünkü
fonksiyonelliğin en üst düzeyde olması demek yaralanmalara ve fiziksel sorunlara
karşı en dayanıklı olduğumuz dönem demektir. Bebeklik ile birlikte bizlere
verilmiş olan bu yapı zamanla değişimlere uğrar ve aslında vücut içinde
bulunduğumuz hareketsiz yaşantıya adaptasyon göstermeye başlar.
Bel ağrıları, boyun ağrıları, diz
ağrıları, postüral bozulmalar ve benzeri pek çok sorun aslında bozulan
fonksiyonel yapımızın görünür halidir. Tüm bu bozulmalar ve istenmeyen
fonksiyonel sorunların çözümü ise son derece basittir: Hareket. Vücut hareket
etmeye başladıkça fonksiyonel yapısını da geri kazanmaya başlar. Eklemlerin
hareketliliğinin ve stabilitesinin artırılması, denge becerisinin
geliştirilmesi ve beraberinde vücudun kuvvet seviyesinin artırılması fonksiyonel
yapının da tekrardan inşa edilmesini sağlamaktadır. En temel anlamda yapılacak
olan yürüyüşlerden, profesyonel ve bilimsel temelli hazırlanmış olan antrenman
programlarına kadar her tür egzersiz ve antrenman uygulaması insan vücudunun
fonksiyonel yapısını kazanmasına yardımcı olacaktır.
Her şeyin temelinde bilinmesi
gereken en önemli nokta ise evrimsel mekanizmamız ve yapısal olarak vücudumuzun
nasıl inşa edildiğidir. Temel mekanizmalar ve yapılar incelendiğinde tamamen
hareket etmek üzere dizayn edilmiş bir vücuda sahip olduğumuz çok açıktır. Bu
nedenle de bu ilkelere karşı çıkmak beraberinde sorunları getirmektedir.
Fonksiyonellik yalnızca eklemler ya
da kaslar ile ilgili değil aynı zamanda iç organların çalışmasından beynin
temel fonksiyonlarının geliştirilmesine kadar her şey için de geçerlidir.
Hareketli bir yaşam tarzı kasların daha fazla aktive olmasına, kasların daha
fazla aktive olması ise immün sistemden beynin düşünme şekline kadar insan
vücudundaki pek çok etmeni olumlu yönde etkilemektedir. Tüm bunlara ek olarak
aslında yapılması gereken ilk ve en önemli şey farkındalıktır. Hareketsizliğin
insan vücuduna ne gibi etkilerinin olduğunun bizler tarafından fark edilmesi
tüm prosesin başlangıcını oluşturur. Bu nedenle başlangıç noktamız her zaman
vücudumuz ve hareketlilik üzerine farklı düşünmek olmalıdır.
Peki fonksiyonel yapımızın bozulduğunu nasıl anlarız? Aslında bunun ilk sinyali ağrılardır. Genellikle insanlar ağrılar ile yaşamaya alışmak zorunda olduklarını düşündükleri halde aslında düşünülenin aksine ağrı bir uyaran mekanizmasıdır ve bu mekanizmanın ortaya çıkardığı sorunlar çözüldüğünde ağrılar da kendiliğinden çözülebilir. İşte tam da burada fonksiyonel yapının önemi devreye girmektedir. Yapısal olarak en fonksiyonel olduğumuz dönem bebeklik çağımızdır çünkü fonksiyonelliğin en üst düzeyde olması demek yaralanmalara ve fiziksel sorunlara karşı en dayanıklı olduğumuz dönem demektir. Bebeklik ile birlikte bizlere verilmiş olan bu yapı zamanla değişimlere uğrar ve aslında vücut içinde bulunduğumuz hareketsiz yaşantıya adaptasyon göstermeye başlar.
Bel ağrıları, boyun ağrıları, diz ağrıları, postüral bozulmalar ve benzeri pek çok sorun aslında bozulan fonksiyonel yapımızın görünür halidir. Tüm bu bozulmalar ve istenmeyen fonksiyonel sorunların çözümü ise son derece basittir: Hareket. Vücut hareket etmeye başladıkça fonksiyonel yapısını da geri kazanmaya başlar. Eklemlerin hareketliliğinin ve stabilitesinin artırılması, denge becerisinin geliştirilmesi ve beraberinde vücudun kuvvet seviyesinin artırılması fonksiyonel yapının da tekrardan inşa edilmesini sağlamaktadır. En temel anlamda yapılacak olan yürüyüşlerden, profesyonel ve bilimsel temelli hazırlanmış olan antrenman programlarına kadar her tür egzersiz ve antrenman uygulaması insan vücudunun fonksiyonel yapısını kazanmasına yardımcı olacaktır.
Her şeyin temelinde bilinmesi gereken en önemli nokta ise evrimsel mekanizmamız ve yapısal olarak vücudumuzun nasıl inşa edildiğidir. Temel mekanizmalar ve yapılar incelendiğinde tamamen hareket etmek üzere dizayn edilmiş bir vücuda sahip olduğumuz çok açıktır. Bu nedenle de bu ilkelere karşı çıkmak beraberinde sorunları getirmektedir.
Fonksiyonellik yalnızca eklemler ya da kaslar ile ilgili değil aynı zamanda iç organların çalışmasından beynin temel fonksiyonlarının geliştirilmesine kadar her şey için de geçerlidir. Hareketli bir yaşam tarzı kasların daha fazla aktive olmasına, kasların daha fazla aktive olması ise immün sistemden beynin düşünme şekline kadar insan vücudundaki pek çok etmeni olumlu yönde etkilemektedir. Tüm bunlara ek olarak aslında yapılması gereken ilk ve en önemli şey farkındalıktır. Hareketsizliğin insan vücuduna ne gibi etkilerinin olduğunun bizler tarafından fark edilmesi tüm prosesin başlangıcını oluşturur. Bu nedenle başlangıç noktamız her zaman vücudumuz ve hareketlilik üzerine farklı düşünmek olmalıdır.
Yorum Yap